21.03.2020

İLÇE MÜFTÜMÜZ ABDULHAMİD PEHLİVAN'DAN MİRAÇ KANDİLİ MESAJI

21.03.2020

Miraç kandilimizin affa, tefekküre, sabra ve salgın hastalıklardan kurtuluşa vesile olması ümidiyle.... Kandiliniz mübarek olsun.

Abdulhamid Pehlivan

Merzifon İlçe Müftüsü


Miraç Kandili   (İsra Ve Miraç)

Kelime olarak “yükselmek, yükseğe çıkmak, yükselmeyi sağlayan vasıta” anlamlarına gelen Miraç; insanlığın kurtuluşu için gönderilen Sevgili Peygamberimizin, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretinin eserlerini temâşa ederek, O’nun huzuruna yükseldiği mukaddes ve manevî bir yolculuk, kâinatın yüce yaratıcısının daveti üzerine gerçekleşen mucizevî bir buluşmadır.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in gece Burak isimli bir binitle Mekke'den Kudüs'teki Beyt-i Makdis'e götürülmesi hadisesidir. Buradan Hz. Peygamber Mi'raca çıkmıştır.

İsrâ hadisesi Kur'an ile sabit olduğu için bu hadisenin inkârı mümkün değildir. Kur'an-ı Kerîm'de bu olay şöyle anlatılmıştır:

....

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”       İsra 17/1

Ayet-i Kerimenin ifadesine göre isrâ hadisesi ruhanî bir hadise değildir. Hz. Peygamber bedeni ile birlikte Beyt-i Makdis'e götürülmüştür. İsrâ'dan sonraki safhanın, yani mi'rac hadisesinin yalnızca ruhanî olduğunu bazı âlimler söylemişlerdir.

Bazı tefsirciler isrâ ve mi'rac hadisesini fiziki örneklerle, aklın anlayışına yaklaştırmaya çalışmışlardır. Fakat doğrudan doğruya ilahî bir ayet olan İsrâ'nın aklîleştirilmesi mümkün değildir. Tabiî bir tasavvur emsâl ile tasavvur demektir. Halbuki benzeri görülmemiş bir olayı benzeri ile tasavvura kalkışmak tezat olur. O ancak müşahede ve haber ile bilinir  . İsrâ hadisesinin, önemli bir diğer boyutu da, bu olaydan sonra Kudüs ve Mescidi Aksanın İslâm ümmetinin gözündeki öneminin daha da artmış olmasıdır.

 

Mirac olayı hicretten bir yıl ya da onyedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu yükselme olayı Kur'an'da anılmaz, ama çok sayıdaki hadiste ayrıntılı biçimde anlatılır.     

 

Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya başladılar. Bu kampanya bazı müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sınadılar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mirac olayı inatlarını ve düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Sıddîk" lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur" cevabını vermişti.

Mirac olayının gerçekliğinde tüm müslümanlar birleşmişlerdir. Ancak olayın gerçekleşme biçimi İslam bilginleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre İbn Abbas'ın da içinde bulunduğu bazı bilginlere göre Mirac olayı uykuda gerçekleşmiştir. Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre ise uyku durumunda ve rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da Mirac'ın yalnız ruhla mı, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi olduğu konusunda ikiye ayrılmışlardır. Sonraki Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre mirac olayı uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir. İçlerinde Hz. Aişe'nin de bulunduğu bazı bilginlerle mutasavvıfların büyük çoğunluğuna göre ise uyanık durumda iken ama yalnız ruhla gerçekleşmiştir.

Mirac olayının gerçekleştiği gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Mirac kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

Kur'an-ı Kerîm'in onyedinci sûresi olan İsrâ  Suresi’nin  İlk ayetlerinde Peygamberimizin Miracından bahsedildiği için “gece yürüyüşü” anlamına gelen “İsrâ “adını almıştır. Bu sureye "Subhân" ve "Benû İsrail" sûresi de denilmiştir. (Sure metni ve mealiyle yukarıda verilmiştir.)

            Bir diğer  delil ise Necm suresidir.   

1,2..Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

3..O, nefis arzusu ile konuşmaz. 4..(Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

5,6,7..(Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.

8..Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.

9..(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.

10..Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.

11..Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.

12..(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?

13..Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

14..Sidretü’l Müntehâ’nın yanında.

15..Me’va cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.

16..O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.

17..Göz gördüğünden şaşmadı ve (onu) aşmadı.

18..Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.

Nitekim Mevlid'de Süleyman Çelebi şöyle tarif ediyor:

– "Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,

Geldi Refref önüne verdi selâm,

Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman

Sidreden gitti ve götürdü heman.

Hz. Enes (radıyallahu anh)  Malik İbnu Sa'saa (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara, Mirac'a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki,"Ben Ka'be'nin avlusundan Hatim kısmında -belki de Hıcr'da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim-  Derken bana biri geldi,   şuradan şuraya kadar (göğsümü)  yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla)  doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. .... Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını... (takiben)  Hz. Adem aleyhiselam'ı gördüm.(Daha sonra)  Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım.  Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı.(Orada) Hz. Yusuf aleyhiselam'la karşılaştık. (Daha sonra) Hz. İdris, Hz Harun ,   Hz. İbrahim,  (aleyhimüsselam)  ile karşılaştım. ...

 Sonra   Sidretü'l-Münteha'ya çıkarıldım.  .... Oradan  geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam'a uğradım. Ne ile emredildin?" dedi."Her gün beş vakit namazla!" dedim .”    Buhari, Bed’ül- Halk, 6 (IV/77) , Müslim, İman, 264 (I/140-150)

 

Namaz beş vakit olmakla birlikte elli vakit olduğu ifade edilir. Bu, "yapılan her hayrın Allah indinde en az on misliyle kabul edileceği"ni tebşir eden âyet-i kerîmeye uygun bir ihbardır:   مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ اَمْثَالِهَا    "Kim bir hayır işlerse işte ona bunun on katı var" (En'âm 6/160). Şu halde Resûlullah'a Mî'rac'ta farz edilen beş vakit namaz, mü'minin defter-i ameline on misliyle yani elli vakit olarak yazılmaktadır. Rabbimiz, namazın ehemmiyetini gereğince takdir etmemiz için elli vakit olarak farzetmiş, lütfunun, kereminin vüs'atini ifade için de beş vakte indirerek elli vakit olarak değerlendirmeye tabi tutmuştur.

Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Kureyş beni tekzib ettiği vakit, Hıcr'da doğruldum. Allah Teala hazretleri  Beytu'l-Makdis'i bana tecelli ettirdi. Ben onlara onun alâmetlerini birer birer haber vermeye başladım. Ben Beytu'l-Makdis'e  bakıyor hem de haber veriyordum." [Buharî,   Tefsir, İsra 3; (V / 224)   Müslim, İman 276, (I/156); 

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Mîrac gecesinde,  bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı."Ey Cebrâil! Bunlar da kim?" diye sordum:"Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." [Ebû Dâvud, Edeb 40, (H.No:4878, ).( V/194)

 

Bu makamda Peygamberimize üç ilâhî ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde ifade buyuruluyor. Bunlar:

1. Beş vakit namaz. Mi'rac hediyesi olarak Peygamberimizin getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda mü'minin Mi'rac'ı sayılmıştır.

2. Allah'a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir.

3. Bakara sûresinin sonundaki üç âyet ki, İslâm'ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiği müjdelenmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: "Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, bunun dışında kalan (günahlar)ı ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur." (Nisa, 48)

Böyle müstesna bir gece vesilesiyle sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'e vahyedilen, insanlığı mutluluğa götürecek prensipleri de hatırlamak lazımdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de Miracın ruhî hallerinden söz edilirken: "Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti" (Necm, 10) buyurulmaktadır.

Bu vahyedilen hakikatleri şöylece özetleyebiliriz: Yalnız Allah'a ibadet etmeli, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalı, anne-babaya iyi davranmalı, hısım akrabaya, fakir ve yoksullara yardım etmeli, israf ve cimrilikten sakınarak kazancı yerinde harcamalı, çocukları öldürmemeli, toplumu ve aileyi temelinden sarsan zinaya ve ona teşvik eden sebeplere yaklaşmamalı, insan hayatına saygı gösterilmeli, yetimlere iyi davranarak onların haklarını korumalı, verilen sözde mutlaka durmalı, ölçü tartıda ve her söz ve davranışımızda doğruluğa dikkat etmeli, hile yapmamalı, bilinmeyen bir şeyin ardına düşüp körü körüne onun peşinden gitmemeli, yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürünmemelidir. (İsra, 26-38).

Bu sayılan prensipler; fert ve toplumun manevî huzuru, iyilik ve güzelliklerin kaynağı ve ahlâkî seviyenin yükselmesi için gerekli olan evrensel prensiplerdir. İşte Miraç gecesi böyle mübarek bir gecedir. Bu geceyi ihya ederken bu gecede vahyedilen üstün gerçeklere kulak vermeli, Miraç Kandili aydınlığını fırsat bilerek çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli, sonra da Allah’a ve O’nun yarattıklarına karşı sevgi ile doldurarak iyi bir kul, olgun bir mümin olmaya gayret göstermeliyiz. Fitne, fesat, gıybet ve iftira gibi bizi birbirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak kucaklaşmalıyız. Bu kandilin ışığında, "Müminler ancak kardeştirler." (Hucurât, 10) , "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin." (Âl-i İmrân, 103) ayetlerindeki tavsiyeleri bir kere daha düşünmek suretiyle, birlik ve beraberlik, kardeşlik ve yardımlaşma, sevgi ve saygı gibi duygularımızı pekiştirmeliyiz.

Miraç kandilinin affa, tefekküre, sabra ve salgın hastalıklardan kurtuluşa vesile olması….  Ümmetin darboğazdan geçtiği, dünyanın salgın hastalıklarla savaştığı, bu sıkıntılı ortamda Rabbimizin yardım ve desteğini umma ümidiyle.... Kandiliniz mübarek olsun.

Abdulhamid Pehlivan

Merzifon İlçe Müftüsü