(1953-1957)
Dursun Efendi 1902 yılında Giresun’un Alucra İlçesine bağlı eski ismiyle Eşgüne yeni ismiyle Demirözü köyünde doğmuştur. Babasının adı Mehmet (D–1868/Ö–1941) annesinin adı Hatice (D–1877/Ö–1943)’dir. Diğer taraftan büyük babası Yakup (D–1841/Ö–1909) büyük annesi Hanife (D–1852/Ö-belli değil)’dir. Ata dedesinin adı ise, Recep olup, doğumu ve ölümü hakkında bilgi bulunmamaktadır. Demirözü sülalesine Recep oğulları denilmesinin sebebi de bilinen ata dedesinin adının Recep olmasından ileri gelmektedir. Sülalenin Demirözü köyündeki kökeni 1800’lü yıllara kadar takip edilebilmektedir. Bununla birlikte nüfus kayıtlarında ailenin nereden geldiğine dair bir bilgi bulunamamıştır. Ancak Recep dedenin Horasan kökenli olduğu rivayet edilmektedir.
Dursun efendi çocukluk yıllarını Demirözü Köyünde geçirdikten sonra eski adıyla Davaha yeni adıyla Akçiçek köyünden İpek (D–1902/Ö–1943) isimli bayanla evlenmiş ve İlçeye yani Alucra’ya yerleşmiştir. Burada Tepe Mahallede 5–6 yıl ikamet ettikten sonra Kamışlı Köyüne göçmüş 15–16 yıl da burada ikamet etmiştir. Bu zaman zarfında Kezban (D–1922/Ö–2004), Kemal (D–1926/Ö–1997), Alim (D–1928/Ö–1995), Emine (D–1929/Ö–1996), Mustafa (D–1931/Ö–1931), Zehra (D–1934/Ö–1989), Münevver (D–1936/Ö–1948), İhsan (D–1939/Ö–1952), Kazım (D–1943/Ö–1956) isimli çocukları olmuştur. Dursun Efendi geçimini sağlamak için Alucra’da Bakkallık, Manifaturacılık, Fırıncılık hatta bir handa çay evi işletmeciliği yapmıştır.
Tüm bu zaman zarfında çocukluğundan beri içinde yanan ilim ateşini hiç söndürmeden körükleyerek ve sürekli kendini yetiştirerek, eğitir ve geliştirir. Bu arada 1934’de Soy Adı Kanunu çıkar. Zamanın âlimlerinden olan Hoca efendiye yakın çevresi zaman, zaman takılarak Danemolla yerine Danamolla diye hitap ettiklerinden Dursun Efendi diğer aile fertlerinden ayrı olarak Demirözü soyadını almaz ve bu Dana hiç büyümeyecek mi der ve bir anlamda latife de yaparak Tosun soyadını alır. Yıllar bir birini takip eder ve Dursun Efendi ilminin inkişaf ettiğine kanaat getirince de idealleri uğruna Alucra’daki işlerini tasfiye ederek 1943 yılında çoluk çocuk bir kağnı arabası ile Alucra’yı terki diyar eylerler.
Yolları Erbaa üzerinden, Lâdik’e uzanır. Burada bir müddet konaklarlar. Ancak, zamanın şartlarından dolayı burada sıtma hastalığına yakalanırlar. Dursun Efendinin hanımı burada vefat eder. Oğullarından Kemal ve Âlim’de ağır hastalanırlar ve uygulanan tedavi neticesi iyileşirler. Çocuklarıyla bir başına kalan Dursun Efendi Terme’ye yerleşir. Bu arada Giresun Merkezden Selime isimli bir bayanla ikinci evliliğini yapar. Bu evlilikten de Mustafa (D–1952/Ö–1977) isimli bir oğlu olur.
Dursun Efendi nihayet aradığı fırsatı bulur ve o zamanki adıyla Diyanet İşleri Reisliğinin açtığı sınava girerek kazanır ve Rüştüye derecesi ile Aday Vaiz olarak 1945 yılında vazifeye başlar. İlk görev yeri Ordu’nun Ünye ilçesidir. Sonrasında sırasıyla Bulancak, Maçka, Terme, Bafra, Merzifon, Çamardı, Giresun Merkez, Akçaabat ve Şebinkarahisar’da Vaiz ve Müftü olarak görev yapar. Her türlü imkânın kısıtlı olduğu o yıllarda 6 değişik il ve 9 ilçede görev yaparak halkı irşat eder.
50’lı yıllarda eğitimli ve bilgili din âlimlerinin az olduğu zamanlarda farklı yerlerde görev yapmak zorunda kalan Hoca Efendi bedenen yıpranmıştır. Özellikle Niğde- Çamardı’nın 1700 rakımlara varan iklimi kronik bronşit ve astım hastası olan Hoca Efendinin kalbini de yormuştur ve sağlık nedenleriyle buradan tayinini istemiştir. Buradan tayini çıktıktan sonra bir müddet daha değişik yerlerde görev yapan Hoca Efendi son görev yeri olan Şebinkarahisar’da 1959’da vefat etmiştir. Kabri Şebinkarahisar’ın girişinde bulunan kabristandadır. Bu kabristan daha önce mevcut yolun altında olduğundan yol genişletme çalışmaları esnasında oğlu Kemal tarafından şimdiki yerine naklettirilmiştir.